Üye Ol  -  Şifremi Unuttum?
Facebook
 
 
> Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin yıl dönümü...

> Kadir Gecesinin ve Ona Değer Kazandıran Kur’an’ın Kadrini Bilmek...

> Erdoğan’ın, Karşılığı Olmayan Sert Söylemleri Filistin’den Yana, ...

> Ömrümüzden Bir Yıl Daha Azaldı, Gelin Hâlimizi Sorgulayalım!...

> Küresel İfsadın Fıtratı ve Doğal Dengeyi Bozması ile İnsanlığın Y...

   
En Çok Okunanlar

Anasayfa  >   CUMA HUTBELERİ  >  2018
 
Hutbe: Ka’be, İnsanlar İçin Kıyam Yeridir
Tarih: 17/08/2018
   


“Allah, Beyt-i Haram (olan) Ka’be’yi insanlar için bir ayaklanma (kıyam evi) kıldı…” (Maide: 97)

Hutbe: Ka’be, İnsanlar İçin Kıyam Yeridir
“Allah, Beyt-i Haram (olan) Ka’be’yi insanlar için bir ayaklanma (kıyam evi) kıldı…” (Maide: 97)
Hacc, İslâm’ın uluslararası hüviyet taşıyan ibadetidir denebilir. Gerçekten de Hacc, aynı iman ve şuuru taşıyan sayısız ırk, renk, dil ve bölge insanının aynı platformda bütün kayıtlardan sıyrılarak ruh beraberliği içinde kucaklaşmaları ve kaynaşmalarının hayranlık verici bir görünümüdür.Ne var ki her yıl milyonlarca Müslüman bu büyük ibâdeti gerçek mânâsını ve önemini kavramaksızın îfâ etmektedir. Birçoklarınca hacc, mekanik bir biçimde yapılmakta ve Allah Teâlâ’nın murad ettiği çeşitli amaçlar ve işaretler gözden kaçırılmaktadır.                                                                                                                    
Hacc ibadetinde belli fiillerin belli biçimlerde yapılması bütün boyutlarıyla kavranmak durumundadır. İlk ve en önemli husus, kulun Yaratıcısına, Rabbine mutlak teslimiyeti ve bağlılığıdır.
Hacc, büyük bir eşitleyicidir. İki parça dikişsiz beyaz örtüden oluşan ihram, her türlü sınıfsal farklılıkları ortadan kaldırır; Allah önünde herkes eşittir. Her gün kıldığımız namazda da konum ya da yetki farkı olmaksızın aynı safta yan yana gelmekteyiz.  
Hacc bütün yönleriyle nebevî gelenekle, peygamberlerin hâtıralarıyla irtibatlıdır. Haccın görevleri, Hz. İbrâhim’in Allah’ın emrine uyarak büyük bir teslimiyetle gerçekleştirdiği fedâkârlık eyleminin temsilî bir ifadesidir. Ne kendisi, ne de oğlu İsmâil (a.s.) Allah’ın emrine uyma konusunda bir tereddüt göstermişlerdi. Hacc, günümüz ile onların tarihi arasında bir köprü kurar ve nefsimizi, amellerimizi, hayatımızı arındırmak için bizlere fırsat sunar.Kâbe’yi tavaf etmekle yalnız Allah’a olan bağlılığımızı gösteririz. Tavafı tamamladıktan sonra Makam-ı İbrâhim’de iki rekât nâfile namaz kılmak için durduğumuzda İbrâhim (a.s.)’ın hâtırasını canlandırırız. Safâ ve Merve tepeleri arasında sa’y, Hz. İbrâhim’in zevcesi Hâcer’in susuzluktan ölmek üzere olan yavrusu için çırpınırcasına su arayışının bir temsili, yeniden canlandırılmasıdır. Zemzem kuyusunda susuzluğumuzu giderdiğimizde, aynı zamanda bebeği ve annesini ölümden kurtaran İlâhî yardımı da hatırlarız. 
Arafat vakfesi, mekanik bir egzersiz değildir; amellerimizden hesap sorulacağımız kıyâmet gününü hatırlatmalıdır bize. Hac sırasında kefene benzer bir kıyafet içindeki milyonlarca insan Allah’ın huzuruna gelip rahmetine ve bağışlayıcılığına sığınır; kıyâmet günü ise tüm insanlar yaptıklarının hesabını vereceklerdir. 
Arafat’tan Müzdelife’ye hareket. Mina’daki şeytanlara atmak için Müzdelife’de taş toplamaktır hedef. Taşlar, İslâm ordularının Mina’daki üç cemerât tarafından temsil edilen şeytanlara karşı kullanacakları silâhlarını simgelemektedir. Her yıl Müslümanlar öfke ve azimle taşlamaktalar şeytanı. Fakat ne yazık ki bu taştan sütunlar ile günümüz şeytanları arasındaki irtibatı bir türlü kuramamaktalar. İşte bu bağlantı kuramama sorunudur ki, aslî vazifelerimizi yapma önünde bize büyük engel oluşturmaktadır. Bizden istenilen acaba yalnızca taş sütunlara küçük çakıl taşları atmak mıdır? Ya İslâmî uyanışı yok etmek için Müslümanları katleden ABD, Rusya, siyonist İsrâil, Hindistan, Sırbistan, Çin gibi günümüz dünyasında işbaşında olan şeytanî güçler ne olacak? Bu ibâdetin gerçek anlamda îfâsı, ancak biz Müslümanların taş atma eyleminin önemini kavramamız ve hayatımızda bu mânâyı gerçekleştirmemizle mümkün olacaktır.
Bir de kurban, Allah’ın rızasını elde etmek için yerinde malı-mülkü fedâ etmek, yerinde kanı-canı fedâ etmek, yerinde uykuyu, rahatı fedâ etmek, yerinde zamanı-mekanı fedâ etmek, yerinde makamı-mevkii fedâ etmek, yerinde şânı-şöhreti fedâ etmek, yerinde bilgiyi-ilgiyi fedâ etmek, yerinde sevgiyi-aşkı fedâ etmektir. Kısacası şeytanın ve hevâ-hevesimizin günaha çağıran tüm davetlerini reddetmektir.
Haccın dikkat çeken başka iki yönü daha mevcuttur. İlk olarak hac, tarihte ve çağımızda benzeri olmayan bir tarzda Ümmet’in yıllık olarak gerçekleştirilen büyük bir kongresidir. Ümmetin birliğini yansıtır. Dünyanın her yerinden Müslümanların bir araya gelmelerine rağmen, büyük bir çoğunluk diğer kardeşlerine ilgisiz biçimde gelip geri dönmektedir. Bu kaybedilen büyük bir fırsattır. Allah bizden birbirimizi tanımamızı istiyor; hacc bunun gerçekleştirilmesi için büyük bir imkân. Fakat pek çok Müslüman öyle bir şekilde hacc îfâ etmekte ki, yanı başındaki milyonlarca kardeşinin sorunlarından veya imkânlarından bütünüyle habersiz kalmakta. 
Bununla bağlantılı bir diğer konu da, Kur’an’ın bir emri olan hacc sırasında Müslümanların müşriklerden berî olduklarının ilânı görevidir.(Tevbe: 3) Bu âyetler H.  9. yılında Müslümanlar hacc görevini yerine getirmek üzere Hz. Ebûbekir’in önderliğinde Medine’den Mekke’ye doğru yola çıkmalarından sonra inzal olmuştu. Hz. Peygamber bu âyetleri Arafat’ta duyurması için aceleyle Hz. Ali’yi yolladı. Müşriklerden uzak olma (berâ), Kur’ânî bir emirdir. Buna rağmen resmî dogmalar ve tarihsel çarpıtma sâyesinde bu açık ve net mesaj bulandırılmış ve hatta unutturulmuştur.  
Hacc, Ümmetin birliğini, Allah’ın dinine bağlılığımızı ve İlâhî emirler ve Rasûlullah’ın örnekliği doğrultusunda dünyanın tüm baskıcı güçlerine karşı tavır alma kararlılığımızı dile getirmek için büyük bir fırsat sunmaktadır.Filistin halkının çaresizliği ve Kudüs’te siyonistlerce sürdürülen işgal, ABD’nin bütün dünyada özellikle Müslümanlara yönelik katliâm ve zulümleri, Çin’in Doğu Türkistanlılara yaptığı asimilasyon, baskı ve zulümleri, katil Esed’in Suriyelilere uyguladığı katliâm, Myanmarlı cânîlerin Arakanlı Müslümanlara yaptıkları soykırım v.b.haccın İslâm’ın düşmanlarına karşı Müslümanları harekete geçirmek için değerlendirilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır.Biz Müslümanlar bu âcil görevi yerine getirmeyi başaramazsak, kıyâmet gününde Rabbimize karşı hesap vermemiz mümkün olamayacaktır. Haccın İlâhî ve nebevî muhtevâsından boşaltılarak kalıplaşmış bir tür törene ya da ticarî bir panayıra dönüştürülmesi kabul edilemez. Mevcut hal maalesef budur. Bu halin giderilmesi ve Kur’an’daki haccın, Rasûlullah’ın sünnetindeki haccın, yani gerçek haccın canlandırılması günümüz Müslümanlarının önündeki büyük bir vazifedir.
Bütün bu değerlendirmelerden sonra sonuç olarak hacc, sayılı günlerdedir. Ya ondan sonrası? Hacda yaşanan duygular, orada Allah’a verilen sözler, hayatın geri kalanında, sonrasında hatırlanacak ve tutulacak mıdır? Yoksa ömrümüze haccın, yorgunluk ve zahmeti mi, Allah’ın bağışlama ve rahmeti mi damgasını vuracaktır, işte esas mesele budur…
                                                                                17.08.2018
                                                                  Hazırlayan: Emrullah AYAN

 

 

Bu içerik 2921 defa görüntülendi.
 
 
CUMA HUTBESİ YAZARI

Emrullah AYAN
  Diğer Cuma Hutbesi Yazıları

 
 
Yorumlar
Yorum Ekleyin
Adınız Soyadınız
e-Posta Adresiniz
Başlık
Yorum
Kalan karakter sayısı : 6000
Güvenlik Kodu
 
 
Copyright © 2013 İLKAV - İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı
Strazburg Caddesi No:18/4 SIHHIYE/ANKARA
Telefon :  +90 (312) 229 79 76 e-posta:  iletisim@ilkav.org
İLKAV Teknik Komisyon