Üye Ol  -  Şifremi Unuttum?
Facebook
 
 
> Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin yıl dönümü...

> Kadir Gecesinin ve Ona Değer Kazandıran Kur’an’ın Kadrini Bilmek...

> Erdoğan’ın, Karşılığı Olmayan Sert Söylemleri Filistin’den Yana, ...

> Ömrümüzden Bir Yıl Daha Azaldı, Gelin Hâlimizi Sorgulayalım!...

> Küresel İfsadın Fıtratı ve Doğal Dengeyi Bozması ile İnsanlığın Y...

   
En Çok Okunanlar

Anasayfa  >   CUMA HUTBELERİ  >  2016
 
Hutbe: Ancak Allah’ın Dininin Şahidi Olanlar Şehiddirler
Tarih: 19/08/2016
   


“Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemezsiniz.” (Bakara: 154)

Hutbe: Ancak Allah’ın Dininin Şahidi Olanlar Şehiddirler                                                                                                          

“Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemezsiniz.” (Bakara: 154)
Kur’an’a baktığımızda, “şehidkavramının bizzat “Allah yolunda öldürülen” anlamına kullanılmadığını, çok geniş anlamının olduğunu, öncelikle de şahid (tanıklık eden), bilen, hazır bulunan, gören, gözleyen, dosdoğru güvenilen bir haberci, bilinçli, hissedilip görülen, bütün gözlerin kendisine çevrildiği kimse, örnek alınan, haktan başka bir şey istemeyen, haktan başka bir şey yapmayan, haktan başka bir şeye şahidlik etmeyen, eşyanın hakikatlerini müşahede eden gibi anlamları içerdiğini görürüz.
Kur’an-ı Kerim’de şehid, savaşta öldürülen anlamında değil; gerçeği bilen ve buna tanıklık eden rabbanî alimlerdir ki, bunların başında peygamberler bulunmakla beraber, Hak tanıkları sadece peygamberlerden ibaret de değildir. Çünkü Nisa: 69. ayette “şehid”in çoğulu olan “şühedâ”, peygamberlerden ayrı bir zümre olarak anılmaktadır. Şehîd, çoğulu şühedâ, Kur’an’da, savaşta öldürülen anlamında değil; hakikatin tanığı, gerçek alim anlamında ise de hadislerde Allah yolunda öldürülen anlamını kazanmış ve bu anlam, İslam literatüründe kelimenin temel anlamını gölgede bırakmıştır. Artık şehid denince hemen akla, Allah yolunda savaşta öldürülen insan gelir.
Şehadet, olayı görenin veya orada bulunanın olay hakkında bildiğini söylemesidir. Gerçeği bilen ve söyleyene şâhid, şehid (çoğulu şühedâ) denilir. Gerçeği bilen ve söyleyen bilginlere de şühedâ (gerçeğin tanıkları) denilir. Başta Yüce Allah şahiddir. Hiçbir şey O olmadan vukû bulmaz. O her şeye tanıktır. Şehidler, başta peygamberler olmak üzere gerçeğe tanık olan din alimleri, rabbanî alimlerdir. Şehid, esas itibarıyla gerçeğin tanığı olan rabbanî (kendini Allah’a vermiş) alim demek ise de Allah yolunda öldürülen insan da bu mertebeye yükseldiği için şehid sıfatını kazanır. Kur’an’da onlar hakkında sadece “Allah yolunda öldürülenler” tabiri kullanılmaktadır.  
Bu din hiç kuşkusuz korumasız kaim olamayacağı gibi cihad yapılmadan yani Allah’ın dini uğrunda, O’nun adının yüceltilmesi için elden gelen bütün cehd-ü gayret gösterilmeden de yeryüzünde egemen olamaz. Çünkü cihad; akideyi korumanın, davanın güvenliğini sağlamanın, mü’minleri fitneye ve İslamı da fesada uğramaktan emin kılmanın vazgeçilmez bir gereği ve çabasıdır. Bazı kuşaklarda akide yozlaşıp şehadet kelimelerinin, şehidlik/şahidlik ve cihadın önem ve değeri azalınca, yani biricik ve sapasağlam anlamlarından uzaklaştırılınca “Allah yolunda şehid olma”nın üzerini kalın örtüler kapladı. Şurası kesindir ki bir savaş, bir mücadele, eğer “fi sebilillah” değilse ne cihad, ne mücadele, ne şehadet ve ne de cennet söz konusu olabilir. Çünkü sadece Allah yolunda ölmek, sadece O’nun dinine; O’nun gönderdiği hayat sistemine yardım etmek gerekir. Eğer hedef “kelimetullah”ın yüceltilmesi değilse, eğer hedef ilahi şeriat ve metodun insanların gönlünde, ahlakında, davranışlarında, yönetimlerinde, yasa ve nizamında egemen olması değilse şehidlik de şahidlik de yoktur, dolayısıyla cennet de yoktur.
Ebu Musa (r.a.)’dan: “Hz. Peygamber’e (S) soruldu: ‘Cesaretini göstermek için, hamiyeti için ve gösteriş olsun diye savaşan adam… Hangisi Allah yolunda?’ Hz. Peygamber (S): ‘Kim, kelimetullah’ın yüceltilmesi için savaşırsa onun savaşı Allah yolundadır, diye buyurdu.’ “
Görülüyor ki uğrunda şehid olunup cennete girmeyi hak ettirecek başka bir cihad hedefi, başka bir sancak yoktur. Çünkü tek hedef ve tek sancak “fi sebilillah”tır. Yoldan çıkmış kuşakların benimsediği başka tür düşünce ve bayraklar, isim ve gayeler değil… Bu bakımdan dava adamlarının bu apaçık gerçeği çok iyi anlamaları gerekir. Ve bunu arı-duru ve her tür çarpıtmadan uzak bir şekilde gönüllerine yerleştirmeleri gerekir. Yaşadıkları ortamın mantığından ve sapıtmış kuşakların değerlendirmesinden etkilenmeden… Kendi sancaklarını başka sancaklarla ve kendi düşüncelerini de akidelerinin tabiatına yabancı olan başka düşüncelerle hiçbir şekilde karıştırmadan…
Böyle olmadı mı, “Allah için” olması söz konusu değildir. Çünkü o iş şeytan için yapılmıştır. Sonra böyle olmadığında “şahidlik” ve “şehidlik” de olmaz. Cennete girmek, Allah katından yardım görmek ve ayak sabitliğini elde etmek de olmaz. Çünkü bu durumda sadece karmaşa ve sapıtma söz konusu olabilir. Şu halde Allah dininin davetçileri, cahilî düzenlerin fisebilillah temel şartıyla bağdaşmayan mantığından kendilerini, duygu ve düşüncelerini kurtarmak zorundadırlar.
Şehidler, Allah’ın kendi yüce zatı için ayırmak üzere mücahidlerin arasından seçtiği (seçkin) kimselerdir. Al-i İmran: 140. ayette “Bu, sizden şahidler/şehidler edinsin diyedir” buyurur.
Öyleyse kişinin Allah yolunda şehid olması bir ziyan (kayıp) değildir. Bu, tamamen ilahi bir seçim ve beğenidir; üstün ve özellikli kılma işidir.  Onlar, Yüce Allah’ın özellik sahibi kılıp da kendilerine şehadet verdiği kimselerdir. Kendi yüce nefsine ayırmak ve kendisine özellikle yakın tutmak üzere rızıklandırdığı kimseler… Onlar, Allah’ın kendisi için ayırdığı, insanlığa gönderdiği hakkın yolunda şehadet verdiği kimselerdir. Allah’ın şahid tuttuğu kimselerdir. Şehadetlerini hakkıyla, şüphesiz, şaibesiz ve tartışmasız bir şekilde yerine getirenlerdir. Hakkın gerçekleşmesi ve insanlığın dünyasında yerleşmesi uğrunda ölünceye kadar cihad eden, gayretlerini son noktasına kadar ortaya koyanlardır.
Şehidler, gönüllerini dünyevi her tür uğraştan arındırarak sadece Allah yolunda öldürülen kimselerdir. İşte sadece bu uğurda öldürülen bu şehidlerdir diriler olan… Dirilerin her tür hususiyetine sahip olanlardır bunlar. Çünkü Allah onlara rızık veriyor. Onlar da Allah’ın kendi lütfundan verdiğiyle seviniyorlar. Kendilerinden sonra gelecek mü’min kardeşlerinin varacakları yeri görmekle seviniyorlar. Bunlar ise hiç kuşkusuz diri kimselerin özelliğidir. Çünkü meta var, müjdeleme var, sevinç var, ilgi duyma var. Öyleyse onların şehadetine üzülmek niye? Onlar, hiç kuşkusuz bizim anlayamayacağımız bir şekilde diridirler. Üstelik kendilerine Allah’ın lütfu da vardır. Allah katında kendilerine verilen rızık ve makam vardır.
“Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanma. Aksine onlar Rableri katında diri olup rızıklandırılıyorlar.” (Al-i İmran: 169)
Kur’an-ı Kerim’in bu ayeti, Allah yolunda öldürülüp bu hayattan ayrılan ve insanların gözünden uzaklaşan kimseleri “ölüler” sanmayı yasaklamaktadır. Çünkü onların Rableri katındaki diriliklerini ispatlamaktadır bu ayet. Gerçi biz bu fani dünyanın insanları olarak şehidlerin yaşadığı hayatın türünü bilemeyiz. Yalnız Alîm ve Habîr olan Allah’tan gelen buyruk, ölüm ve hayat kavramlarımızı tamamen değiştirmeye yetmektedir vesselam.
                                                                                                                           19.08.2016
                                                                                                             Hazırlayan: Emrullah AYAN


                                                                                                      

Bu içerik 3691 defa görüntülendi.
 
 
CUMA HUTBESİ YAZARI

Emrullah AYAN
  Diğer Cuma Hutbesi Yazıları

 
 
Yorumlar
Yorum Ekleyin
Adınız Soyadınız
e-Posta Adresiniz
Başlık
Yorum
Kalan karakter sayısı : 6000
Güvenlik Kodu
 
 
Copyright © 2013 İLKAV - İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı
Strazburg Caddesi No:18/4 SIHHIYE/ANKARA
Telefon :  +90 (312) 229 79 76 e-posta:  iletisim@ilkav.org
İLKAV Teknik Komisyon